Ayşin Bujur

Sevgisizlik

Ayşin Bujur

Çalışmalarım bana sevginin insan hayatında ne kadar önemli olduğunu hep göstermiştir.

Sevgisizlik ortamı çocuklukta bir güvensizlik zemini oluşturur ve en küçük bir travmada devreye sürüngen beynin koruma stratejisi girer.

Bu arada gerçekten sevmeyi başarmış çok az kişinin olduğunu da söylemeliyim.

Çünkü gerçekten sevmek için bütün koşullandırmalardan, beklentilerden ve sınırlamalardan kurtulmuş olmak gerekir.

Bu ise zor bir iştir; çaba göstermeyi, kültürel kalıpların ötesine geçmeyi, derinlemesine düşünmeyi, kendini anlamayı ve değiştirme yeteneğine sahip olmayı gerektirir.

Gerçekleri değiştirmeye çalışmak yerine, kendini varolan gerçeğe uyumlu hale getirme yeteneğine sahip olabilmeyi gerektirir.

Karşımızdaki kişinin dünya modeline saygı göstermeyi, onunla eğip bükmeye çalışmadan ilişki kurmayı gerektirir.

Zor iştir, zahmetlidir.

Özgür olmayı ve başkasının seçimlerine saygı duymayı şart koşar.

Ve bunlar sıkı bir çalışmanın sonunda elde edilebilir. Geçmişte bir Gülyüzlü bu işe, “Büyük Cihad” adını vermişti. Zor ve ince bir iştir. Bu işe ne kadar emek verirseniz o da size misliyle kazandırır. Hayatınıza mutluluk, neşe ve bolluk olarak geri döner.

Aslına bakarsanız insan sevmeye mecburdur. Çünkü O Tanrı'nın sevgisinden yaratılmıştır.

Sevmek onun kaçınılmaz kaderidir. Yani ya sevgiyi öğrenecek ya da sevgiyi öğrenecektir!

Üzerinde yaşadığımız dünya treni bizi oraya götürmektedir zaten.

En akıllıca olanı bu işi bir an önce becerebilmektir.

Daha anne karnındayken istenmediğini hisseden bir bebek yaşamsal anlamda kendisini güvende hissetmez. Ve hemen devreye sürüngen beynin tepkisel zihni girer.

Kaygılı ve korku içindeki bir hamile anne de aynı etkiyi oluşturur. Çocukta, anne baba arasındaki bağrışlı çağrışlı kavgalar da bu ilkel düşünce sistemini devreye sokar.

Toplumun bir kısmını küçükken cinsel tacize uğramış olan yetişkin insanlar oluşturur.

Çoğu bu gibi deneyimlerini bastırmış ve bilinçaltına itmişlerdir. Fakat bunların etkileri çok ağır olarak bütün hayatları boyunca devam eder.

Acı olan bu işi çok yakınlarının yapıyor olmalarıdır. Baba, dayı, ağabey gibi.

Bu gibi tacizler aile büyükleri tarafından bilindiği halde çeşitli bencilce sebeplerden dolayı üstleri örtülmektedir.

Kuantum Sıçrama

Bazı aileler çocuklarının birer yıldız ya da birer kahraman olmasım isterler.

Onlar içi boşalmış öz güvenleri ya da kaybettikleri gururları çocukları aracılığı ile doldurmaya ve yeniden kazanmaya çalışırlar.

Kız çocukları olacağı için yasa bürünen ailelerde de çocuğun ilkel beyni ilkel bir strateji oluşturur; yaşam sürecinin herhangi bir yerinde dişiliğini reddeder, erkek gibi bir kız olmaya çalışır.

Anne babanın çocukları için kendini feda etmeleri sonradan çocuğun da kendini onlar için feda etmesine yol açar.

Bir de çocuklarına, "Aman sen dur, biz hallederiz” diyen aileler vardır.

Onlar da çocuklarının güvensiz ve pısırık olmasına yol açarlar.

Aşırı katı ve kuralcı bir ailede yetişen bir çocuk eleştirici ve memnuniyetsiz biri olur çıkar.

Kendini bir yandan bu kurallara uydurmaya çalışırken bir yandan da aşırı derecede kural tanımaz ve sınırları olmayan biri haline gelir.

Kendi dertlerine, işlerine gömülüp çocuğu “görmeyen” aileler de sürüngen beynin devreye girmesine sebep olur.

Bir de adam olmamak için komut almış olan kişiler vardır. Bunlar küçükken sıkça şu cümleyi duyarlar: “Sen adam olmazsın!”.

Bütün bunlar kişinin kendi yaşamsal güçlerini devre dışı bırakan, aklını ve enerjisini tüketen stratejiler oluşturur. Kişiyi yorar, üzer, bunaltırlar.

Ve aynı zamanda kişide kör bir nokta da oluştururlar.

Örneğin ailesinin kendisini nasıl bir özveri batağına sapladığını göstermeye çalıştığınızda "ama onlar iyi insanlar!" gibi bir savunmayla karşılaşırsınız.

Bazen bu direnç çeşitli kılıklara bürünebilir. “Ben hepsini unuttum!” ve “Ben onları affettim!” bunlardan ikisidir.

Ama dikkatli bakarsanız ifade edilmemiş öfkelerinin seslerinden ve gözlerinden bulundukları alana yayıldığını görebilirsiniz.

Bütün bu sevgisizlik durumları insanın koşulların kurbani olduğu fikrini pekiştiriyormuş gözüküyor ve böyle düşündüğümüzde sahici mazeretler bulmamıza da yol açar.

Bu da başlangıçta insanı rahatlatır ve sorumluluğu annenize babanıza yüklemenize yol açar.

Ama insanı, yaratıcı, özgür ve güçlü kılmaz.

Başının ağrısını geçirmez. Bel fıtığını yok etmez. Bu amaç bilinçaltlarının derinliklerinde bir ana program olarak öylece durmaktadır.

Mazeretlerden ya da suçlamalardan oluşan resmin görünen tarafının arkasında çok farklı bir sır gizlidir.

Bu sır, insanın koşulları tümüyle seçen bir varlık olduğu gerçeğidir.

8 Mart tüm insanlığın oluşumuna sebep olan kadınlarımız sevgiyle kalın.

Sağlıcakla kalın...

Yazarın Diğer Yazıları