Damla Zararsız

Tiyatro aşkına…

Damla Zararsız

Kimisi okumayı sever kimisi izlemeyi... Ben okuduklarını izlemeyi sevenlerdenim. Kitap uyarlaması olduğunu bilmeden izlediğim filmleri ise, kitabı okuyup bir kez daha izlerim. Tabii, bu alışkanlığım şu sıralar her televizyon kanalında bir örneği bulunan uyarlama diziler için geçerli değil. Bir kitabı 2 günde okuyan bir insan için her bölümü 2 saat olan bir diziyi haftalarca takip etmek biraz zor ve zaman alıcı geliyor çünkü…

Kitap uyarlaması pek çok başarılı film vardır muhakkak. Bana soracak olursanız, ilk aklıma gelen ve en sevdiğim film olan Dövüş Kulübü'nü tek geçerim. Kitapla film hem bu kadar örtüşüp hem bambaşka eserlermiş gibi rağbet gören başka uyarlama var mıdır, bilmiyorum. Elbette, "Bir kitap okudum/ film izledim hayatım değişti." diyemem ancak, “10 kere de izlesem, her birinde ayrı bir bakış açısı bulabildiğim bir film” deyip sayfalarca övebileceğim halde birkaç cümle ile geçiştireyim şimdilik.

Ne diyorduk? Tiyatro... Hazır konu uyarlamadan açılmış ve tiyatroya doğru kayıyorken bir Feride Çiçekoğlu kitabı olan ve 1989 yılında Tunç Başaran yönetmenliğiyle sinemaya uyarlanan ve üniversite yıllarımda amatör bir tiyatro ekibinden izlediğim Uçurtmayı Vurmasınlar, benim için yıllardır zirvededir. Kitap da film de oyun da o kadar işliyor ki, derinlere hem çaresizliği hem umudu öyle derinden hissettiriyor ki, kalbinden yakalayıp çekiveriyor insanı içine. Hala yolunuz kesişmediyse bir küçük tavsiye olsun benden.

Ama esas tavsiyem ve bu yazıyı ele alma amacım başka.

Yıllardır izlemek isteyip bir türlü denk gelemediğim ve nihayet yakın zamanda izleme fırsatı bulduğum Yaşamaya Dair müzikalinden bahsetmek istiyorum sizlere. Baştan sona Nazım Hikmet şiirlerinin okunduğu oyun müzikal bir örgü ile kurgulanmış. Genco Erkal sahneyi Tülay Gürel ile paylaşıyor. Onlara bir çello bir de piyano eşlik ediyor ve müzikale ismini verem ise Nazım Hikmet'in Yaşamaya Dair isimli şiiri. Bugüne dek onlarca oyun izledim. İlk kez salonda böyle bir sinerji vardı. Nefes bile almadan, büyülenmiş gibi izledik baştan sona. Çoğunu ezbere bildiğim şiirler, Genco Erkal ve Tülay Gürel'in sesiyle bambaşka bir güzelliğe bürünmüştü. Ağlarken güldüren, karalar bağlamışken umut veren, duygudan duyguya daldıran nefis bir performans... Daha fazla ne diyebilirim ki! Hem şiir hem tiyatro hem müzikal üstelik usta oyuncular... Bambaşka bir sentez, harika bir tat…

Yeri gelmişken Nazım Hikmet için bir parantez açmak istiyorum. Hayatı, kişiliği, eserleri üzerine birçok kaynak var. Merak ederseniz açar okursunuz elbette. Benim değinmek istediğim gerçekten bir salon dolusu insan yalnızca onun şiirlerinden oluşan bir oyunu nefessiz izlediysek bunun bir nedeni olmalı. Bana kalırsa, herkes kendinden bir parça buldu. Ölüm, umut, sevda, özlem, memleket sevgisi ve birçok his vardı bize geçen. Bana umudu yeniden hatırlattığı için kendisine teşekkür borçluyum. Dilerim, okuyabiliyordur ölü şairler...

Yazarın Diğer Yazıları