Fatih Çoban

Mesut Özil

Fatih Çoban

Ülkemize teşrif etmiş böyle bir yetenek hakkında yazı yazmazsam ayıp etmiş olurdum sanırım.

Zonguldaklı gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak Almanya'da doğan Mesut, alt yaş kategorilerinden itibaren Alman milli takımını tercih etmiş ve A milli takım düzeyinde de aynı tercihte bulununca ülkemizde zaman zaman tartışmalara konu olmuştu. İşler Mesut için iyiye gittikçe ise bu tartışmalar yerini son zamanlarda Koranavirüs aşısını bulan Türk asıllı bilim insanları Özlem Türeci ve Uğur Şahin'e duyulan türde çaresiz bir gurur duygusuna bırakmıştı.

Mesut, 23 yaşındayken dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbol kulübü olan Real Madrid'in değişmez 10 numarası olmayı başarmış, ulaştığı absürt asist sayıları ile dünyanın en iyilerinden Ronaldo'yu bolca beslemişti.

Muhteşem yeteneğinin yanı sıra Alman altyapısının getirisi olarak takım oyununa olan uyumuyla da komple bir futbolcu olmayı başardı her zaman. Bunun kanıtı olarak birlikte büyük başarılar kazandığı Jose Mourinho ve Arsene Wenger gibi iki büyük taktisyenin ve makine düzeninde işleyen Alman milli takımının değişilmez oyuncusu olması gösterilebilir. Tabi ki bu düzen takımları içinde özgür olabildiği alanlar tanındı her zaman kendisine, zira Allah vergisi becerileriyle bunu doğuştan hak ediyordu.

İspanya Ligi'ni domine eden Barcelona'nın tekerine ilk çomağı sokan kadronun en önemli parçası olup La Liga şampiyonluğu yaşaması, Alman milli takımının maestrosu olarak dünya kupasını kaldırması, Arsenal ve Premier Lig'in asist istatistiklerini alt üst ederek İngiliz Oxford Sözlüğü'ne, Ozil kelimesini "Birisine yardım etmek, asist yapmak" anlamında yeni bir sözcük olarak eklettirmesi gibi detaylar onun muazzam kariyerini de özetliyor.

Sonrasında ise işler Mesut için biraz tatsızlaştı. Önce Türkiye ziyaretinde Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile olan görüşmesi üzerine Almanya'da yaşadığı sorunlar ve bunun sonucunda milli takımı bırakma kararı alması, sonra da Uygur Türkleri'ne verdiği desteğin de etkisiyle Çin'de çok büyük bir pazara sahip olan Arsenal'de kadroya giremediği süreç kendisini Türkiye'ye biraz daha yaklaştırdı. Eski performansından doğal olarak uzaklaşması ve Fenerbahçeli geçmişi de bu gelişmeler ile birleşince mümkün görünmeyen bu rüya gerçekleşiverdi.

Peki böylesine büyük bir yıldız ülkemize geldiğinde ne olması beklenir? Futbolseverlerin onu izlemek için heyecanlanması, bu kadar kariyerli ve yetenekli bir futbolcunun ligimize katacağı değerin konuşulması gibi şeyler aklınıza geliyorsa yanılıyorsunuz. Onun yerine, Mesut'un transferi kendisine sorulan milli bir futbolcumuz "Benimle birlikte A Milli Takım forması altında savaşmış, mücadele etmiş arkadaşlarımla ilgili soru varsa onları cevaplamak isterim." gibi absürt bir cevap verdi. Gerekli cevabı sağduyu sahibi çoğu insandan fazlasıyla aldı ama bir o kadar da destek gördü malesef. Kendi milletinden olan birine dahi işine gelmediğinde böyle bir ayrımcılık yapabilen, ülkesine gelen her değeri tarafgirlik süzgecinden geçirerek pozisyon alan bir toplumda ligin marka değeri de her zaman bizlere ömür elbette, Ruhuna Fatiha...

Sonuç olarak önümüzdeki süreçte Mesut en iyi bildiği işi yapmaya, uzun süredir uzak kaldığı sahalarda konuşarak kendisini tekrar dünyaya ispatlamaya çalışacak. Umarım sadece orada konuşur ve orada yaptıklarıyla konuşulur. Çünkü diğer türlü olanları çok gördük, hiç çekilmiyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları