Bahar Tunka

Mutluluğun peşinde

Bahar Tunka

Bütün arayışların merkezinde olan herkesin duyduğu ve hayatında aktif olmasını istediği o kavram "Mutluluk".

İnsan hayatı boyunca hep mutluluk peşinde koşar ve buna ulaştığı zaman  bütün hayatını mutlu geçirecekmiş gibi hisseder ama ne yazık ki bu süreç böyle işlemez. Mutluluğu hep bir varış noktası olarak görürüz.

Oysa mutluluk bir süreçtir ve çoğu insan bunun farkında değildir. İnsan hep mutlu olmak ister, hüznün olmadığı kaybın olmadığı bir hayat ama bu istek insan fıtratına aykırıdır. Çünkü yaşam bir bütündür ve tek bir yere odaklanamaz. İnsan diğer canlılar gibi sadece fiziksel ihtiyaçları olan bir varlık değildir. İnsanlar manevi olarakta beslenmeye ihtiyaç duyar. Her ne kadar insan bedensel olarak bir somutluğu oluştursada asıl olan ruhu beslemek ve insancıl yapmaktır. Ruhun temeli duygulardır ve mutluluk bu temelin tamamı değil sadece bir parçasıdır.

Zıtlıklar dünyasında yaşadığımız bu dünyada mutluluk kadar acıya da ihtiyacımız vardır. Oysa biz ömür sürecimizi hep daha iyisi için harcıyor anın kıymetini pek değerlendirmiyoruz. Korkularımız, önyargılarımız, bilinmezliklerimiz aslında yaşayabileceğimiz güzel  duyguları ertelememize sebep oluyor. Bir gün her şeyin yok olacağını bile bile anın tadını çıkarmadan birikimler yapıyoruz ve o anki duygularımızı erteliyoruz.

Bu sürecin bu şekilde  ilerlemesindeki en büyük etken nesiller boyu gelen kalıplaşmış düşüncelerdir. Bunlar "Okul bitince mutlu olursun, mezun olunca, atanınca, evlenince, ev sahibi olunca, araba alınca, çocuklar olunca… şeklinde devam eder. Bunu uzatabiliriz ama ömrümüzü uzatamayız. Yatırımı birçok şeye yapıyoruz ama duygularımızı bu sürece dahil etmiyoruz.

Anında yaşanmayan duygular ertelenince anlamını ve heyecanını yitirmektedir. Nitekim yarın bir gün belirlediğimiz hedeflere ulaşsak bile bunun yeterli olmadığını biliriz hep daha iyisinin olduğunu bilme hissiyatı bu heyecanı elimizden almaktadır. Mutluluk arayışımızı başkalarına göre kıyaslayarak yaşamak bize kazanç sağlamayacaktır. Bunu hayatımızın son durağına gelmeden önce hayatımıza uyarlamalıyız. Unutulmamalıdır ki "Ben değilsem kim, şimdi değilse ne zaman" diye boşuna denmemiştir. Mutluluk bizim için ne ifade ediyor? işte bütün mesele aslında bu oldukça detaylı bir konudur.

Ressamlar, sanatçılar, tiyatrocular vb. sanat deryası bütün amacını bu temel arayışlar üzerine temellendirdi. O yüzden bu oldukça detaylı bir konudur.

Fyodor Dostoyevski der ki: "İnsan yalnızca dertlerini saymaktan hoşlanır, mutluluklarını ise saymaz."

O zaman İnsanın gerçekçi amacı nedir?

Bu konar göçer dünyada sıradan yaşayıp gitmek mi yoksa gerçekten enine boyuna yaşadım demek mi?

Çok farklı cevaplar geleceğine eminim. Ancak yarın öleceğimizi bilsek bu ertelediğimiz mutluluk arayışları ne kadar boş gelir. O anın kıymetini çok daha derin hisseder anlam arayışlarımızı o anda bulmaya çalışırız.

Can Yücel misali, "Çok sahiplenmeden çok ait olmadan yaşayacaksın hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi hem de hep senin kalacakmış gibi hayat"  dediği mısralar bu durumu özetlemektedir.

Belki beni içten içe yadırgıyor olabilirsiniz anlayışla karşılıyorum. Bir gün çekip gideceğiz diye hiç bir şey yapmamak belki de vereceğimiz en yanlış karardır.

O yüzden sizi bu konuyu ustalıkla ele alan içeriğe buradan yönlendirebilirim.

Demem o ki, çok telaşlıyız, stresliyiz, kederliyiz vb. Hayat trenine atlamışız ama manzara hariç her şeye odaklanıyoruz. Ama şunu yine unutuyoruz bu yolculuktan ne bekliyor ne umuyoruz?

Tren bizi gözü yaşlı mı gönderiyor yoksa ağzı kulaklarında mı uyanma zamanı yakın.

Tren kaldığı duraktan devam ediyor.

İyi yolculuklar!

Yazarın Diğer Yazıları