Eylül Arı

Yırtılıp yitirilen notlar

Eylül Arı

14 ŞUBAT 2014 / CUMA

Karanlık bir kuyunun dibindeyim. Ne bir yarım eli var ne de başka bir şey. Kurtulabileceğim hiçbir şey yok diyorum ama kurtuluş yolu benim. Her şeyin beynimde başlayıp beynimde biteceğini biliyorum. Güneşe bakamamayı ama görmeyi özlediğimi biliyor musunuz? Kendi kendimi kurtaracağım o günü bekliyorum. Sadece tek bir sorun var, buradan nasıl çıkacağımı bilmiyorum…

17 ŞUBAT 2014 / PAZARTESİ

Neredeyse her gün aynı acı, aynı işkence... 
Bir insana yaşam neden zindan edilir? Cevaplarını bulamadığım soruları aciz insanlara sormam saçma. Ama kendime sorarsam kafayı yiyeceğime eminim. Ya da bilmiyorum sanırım kafayı yiyorum. 
Bir uçurumdayım, kimse yok. Düştüğümü fark ediyorum. “Kendi kendimi itiyorum”. Sonra uyanıyorum, uçurumun ucundayım. Diğer ben geliyor yanıma ve tekrar düşüyorum. 
Çok yorgunum, her günümü ölerek geçiriyorum.

19 ŞUBAT 2014 / ÇARŞAMBA

Bu sefer uçurumdan iten kim bilmiyorum. Hiç tanımadığım bir ben daha mı var? Rüzgar tenime işliyor. Sonbahar yaprağı gibiyim, oradan oraya savruluyorum. Kurumuşum, yavaş yavaş parçalanıyor ve ölüyorum. İlkbaharı bekliyorum. Yeniden yeşerip doğaya karışır mıyım bilmiyorum ama hani olur ya bir umut… Şimdi uçurum ile yer arasında ki boşluktayım. Hislerim birazdan kötü şeyler olacağını söylüyor. “Hislerim korkuyor”. Belki düşmeden tutunurum bir dala, dedim ya işte... Bir umut…

21 ŞUBAT 2014  / CUMA

Bulutlar birbirine kızmış olmalıydı. Gökten delicesine sesler geliyordu. Yukarıdakiyle kavga ediyorlardı galiba. Yağmurlar özenle beni ıslatmak için yağıyormuş gibiydi ve bende özenle ıslanıyordum sanki. Esen rüzgar yalnızlığımdı. Her esişinde saçlarımda hissedebiliyordum. Etrafa baktığımda içinde yaşadığım çaresizliği görebiliyordum. Fakat gözyaşlarımla yağmur damlacıklarının karışık yere inmeleriyle yok oluyorlardı. Her gün yaşıyordum aynı acıyı.
Peki sen, her gün dirilip tekrar ölmeye dayanabilir misin?

25 ŞUBAT 2014 / SALI

Boşvermişlik denizinin kayıp kayığı, umutsuz rüzgarların tek yolcusu. Yalnızlık güneşinde kavrulan yıkık bir hayal dünyasında tek başına, öylesine çaresiz bir kayık. Bir kaşık suda devrilebilecek fakat hırçın fırtınalar atlatmış bir kayık. Ne bir eksiği ne bir fazlası vardı. Taa ki içinin karası göğü boyayana kadar. Koca okyanus ortasında solgun dalgaların savurduğu yöne giden ama hiç kıyıya ulaşamayan bir kayık. Sanırım ki hiçbir zaman ulaşamayacak…

Yazarın Diğer Yazıları