Eylül Arı

Labirentin içinde...

Eylül Arı

Affedemediğim o kadar çok şey var ki içimde. Kinimi dökemedikçe denizlere, içimde bırakıp patlamaya hazır volkana dönüşüyor. Eninde sonunda volkan içimde patlıyor ve ben yanıyorum. Elimi kıpırdatacak halim yok. Kafamda sürekli dönen paranoyak düşünceler damarlarımdan geçiyor bir bir. Çıkış yolunu bulamadıkça volkanın içine dökülüyor. Volkan tekrar patladığında yine kafamın içine yerleşiyorlar.

Gözlerimi kıpırdatacak halim yok. Nereye baksam affedemediklerim gözlerimin önünde alay ediyor benimle. Nefesim daralıyor, yürümekte zorluk çekiyorum. Yatağım beni çağırıyor. Uyuyarak beni uyuşturmak istiyor. Ne mümkün. Bağımlısı olsam da uykunun, her uyuduğum saniye sanki bir şey kaçırıyormuşum gibi diken üstündeyim. Bundan dolayı kaptıramıyorum kendimi uykuya. Bitkinim, mecalim yok. Artık ruhumun sancısını bedenimde hissetmeye başlıyorum.

Çözüme kavuşturamadığım her durumun acısı teker teker çıkıyor. Her şeyin oluşturduğu bu durumdan çıkış yolu aradıkça çaresizleşiyorum. Bilinmezlikte sürükleniyorum ve bu da sanırım artık bedensel. Beni ayakta tutan şeyleri ellerimle yıkıyorum. Zarar verdiğim sadece kendim değilim.

Etrafıma saçtığım zararı gördükçe daha çok kızıyorum kendime. Daha çok labirentin başına dönüyorum. Bu labirentin kenarları bile yok. Daire şeklince döngüden oluşan labirentten kaçmaya çalışmak çok zor. Yine de çabalıyorum. Etrafımı saran koca duvarlar benim affedemediklerim. Üzgünlüğümü anlatmam, kırgınlığımı anlatamam… Yoruldum.

Kendimi anlatamamaktan, kendimi anlayamamaktan, kendime olan hıncımdan çok yoruldum.

Bir gün bitmesini dileyerek yaşadığım her çöküş yerini başka yıkımlara bırakıyor.

Nasıl affedebilirim kendimi?

Yazarın Diğer Yazıları